/

Mehmet Resul Kaçar ile biten rüyası üzerine…

Okumaya Başla

Rüyası sonlanan, yarım kalan, ah’lar vah’lar içinde uyanan bir tek o değildi muhtemelen… Ama galiba; en net hatırlayanlardan, dahası çok özleyip, tüm renkleriyle unutmak istemeyenlerdendi…

Benzer bir dünyaya, erken veda etmek zorunda kaldığımdan olsa gerek, bir Anadolu ve başak sarısı hayranı olarak, her tablosunda kendimden bir şeyler buluyordum. Uçsuz bucaksız ‘güllerin ovası’nda dolaşmak iyi geliyordu… Ve memleket havası gibiydi resimleri…

Tutunamayanları, kimsenin haberi olmayan Hakkı’yı, atlı anız tarlasını dinlemek için “buluşalım” diye mesaj gönderdiğimde, “Diyarbakır’dayım, beklerim” diye yazmıştı. O gün gidebilseydim, belki de rüyanın bitişine tanıklık edecektim ama olmadı! O da oturup, olan biteni Kırmızı Ceket’e anlatmış olmalı…

Kimsenin Hakkı'dan Haberi Yok
Kimsenin Hakkı’dan Haberi Yok

İstanbul Karaköy’de, Galeri 77’de açılan Mehmet Resul Kaçar’ın sergisine gidenleri, hemen girişte tablolarında da giyip giyip çıkardığı, eskidikçe güzelleşen Kırmızı Ceket karşılıyor…

Bence bu ceketin hikayesini hemen öğrenmeliyiz…

Annemler, kim varsa bizden, herkes köyden göçmüştü. Ben geri döndüm ve köye yerleştim. (Diyarbakır Ergani’ye bağlı Demo Köyü) Terk edilmiş bir köy, kimse yok. Amacım, çocukluk yıllarında yapamadığım birçok şeyi tek başıma yapmak, köyümü yeniden keşfetmekti. İşte o günlerde, bahçede dolaşırken fark ettim kırmızı ceketi. Anneannem, hayvanlar zarar vermesin diye incir ağacına bağlamış!

Koruyucu (Korkuluk) gibi…

Aynen. Çok hoşuma gitti. Söküp aldım ağaçtan, temizleyip ütüledim. Günlük hayatta giyemesem de, resimlerimde giymeye başladım. Sanat hayatımın değişmez bir parçası oldu bir zaman sonra.


Mehmet Resul Kaçar’ın dünyasında kırmızı ceket, sanatsal ve varoluşsal bir eşiği temsil ediyor. Eşiğin bir tarafında en saf ve güzel çocukluk hikâyelerinin geçtiği, özlemle anılan bozkır yaşamı var. Diğer taraftaysa hayatın akışının yabancı bir şehre göç etmek zorunda bıraktığı, kendi gerçekliğini arayan bir sanatçı. Rüya Bitti Kırmızı Ceket başlığı işte bu ikircikli durumu anlatıyor: Bir yanda özlem, hüzün ve hayal kırıklıkları, diğer yanda hakikat ve umut…


Eserlerin gibi, serginin de “kalbi” konumunda…

Öyle oldu. Aslında bu ceket, ailemizin köyden çıkışının bir simgesi. Serginin adı da o terk edişe bir gönderme zaten.

Özel değilse, neden terk ettiniz köyü?

Bir zaman sonra çıkmak zorunda kaldık. Ailevi kargaşa, miras gibi bir sürü sebep sayılabilir. Özetle, köye dair neşemiz kalmamıştı! Ve bu yeterli bir nedendi.

Yine de aklından çıkmıyor…

Galiba! Sergide yer alan resimlerin büyük bir bölümü, annemin köyünde yaşanmış, aklımda kalmış, bende iz bırakmış sahneler. Orada büyümüştüm. Köklerim oradaydı. Ama işte az önce anlatmaya çalıştığım nedenlerden dolayı, ailem orada değildi. Ve ben de oradan uzaktaydım artık.

Fareler ve İnsanlar

Derin Boşluk, Yolculuk, Sürü… Köyde bu sahnelerin ne kadarı hala yaşıyor?

Göçten dolayı pek kimse kalmadı ama dağlar, taşlar, kurt, kuş… Hepsi hala orada.

Rüyası, hayali… Bitmiyor olmalı…

Kesinlikle. Karakter olarak zaten geçmişe saplanan, takılan biriyim. Bedenim buradaymış gibi görünse bile, hala oralardayım. Özellikle çocukluğum, sürekli gözümün önünde. Yürüyorum, arkamdalar. Duruyorum, yanımdalar.

Tablolarındaki sarıdan, göz alabildiğince uzayan bozkırlardan bahsedelim biraz da… Van Gogh sarısına benzeten oluyor mu?

Evet oluyor! Şöyle ki bozkırın rengi sarı. Onun için yapabileceğim bir şey yok. (Gülüyor…) Benzetme ise rahatsız etmiyor. Aksine en çok etkilendiğim sanatçılardan biri Van Gogh. Ama bu benim ‘sarı’m… Kendime, kendi hikayeme, kendi yaşadığım hayata uyarladığım bir sarı.

Kaçar’ın resimleri geleneksel doğa tasvirlerinin ötesine geçerken kullandığı başak sarısı fon sanatçının özgün üslubu hakkında birtakım ipuçları barındırıyor. Resimlerin manzara karşısında ölçüle biçile yapılmadığı kolayca fark ediliyor. Bu hayali manzaralardaki derinlik hissi, aynı rengin farklı ton uygulamalarıyla ve/veya mat-parlak doku tezatlıklarıyla veriliyor. Uçsuz bucaksız ovalar, bozkır ve dağlarda otlayan hayvanlar büyük şehir keşmekeşinde yaşayanlar için huzur ve dinginliği simgeliyor.

Derin Boşluk
Bozkır

En baskın rengin olduğu için, biraz daha etrafında dolaşmak istiyorum… İlk ne zaman fark ettin bu kadar sarıya, bozkıra bulaştığını? Çünkü bir zaman sonra artık bilinçli tercihe, hatta imzana dönüşüyor…

Sanırım doğru kelime, özlemek. Çünkü, köydeyken yaptığım resimlerde sarı yoktu, bu kadar bozkır ve bu sahneler de yoktu. Ne zaman İstanbul’a geldim, işte o zaman başladı. O özlemle yaptığım ilk tablo Domuz isimli resimdi. Özetlersem, her ne olduysa uzaklaşınca, özleyince oldu…

O zaman biraz da eserlerinden konuşalım. Mesela Fareler ve İnsanlar…

Köy hayatı, annemle ortak hayalimizdi. Hayvanlarla birlikte yaşamayı çok seviyorduk. Bize ait bir ev olsun, bahçesi olsun, hayvanlarımızla birlikte yaşayıp gidelim. Tam da o resmimdeki gibi bir hayattı isteğimiz. Fareler ve İnsanlar romanındaki karakterin hayali neyse bizimki de oydu… O hikayeyle bizim hikaye çok örtüşüyordu. Ben de işte bu yüzden annemi ve kendimi hayvanların içinde, köydeki evde resmettim. Adına da “Fareler ve İnsanlar” dedim.


John Steinbeck kitap boyunca hayallere vurgu yapar. Roman kahramanlarından George bağımsızlığı, kendi kendinin patronu olmayı, bir çiftliğe sahip olup “birisi” olabilmeyi hayal eder. Lennie’nin hayali ise George ile birlikte kendi çiftliklerine taşınmak ve orada yumuşak şeylere dokunma saplantısını karşılayacak şeyler yapabilmektir.


Kartal ve Ben

Hewel’in hikayesi peki…

Dedemin tazısının hikayesi… O hikaye küçükken bize o kadar güzel anlatılırdı ki, hiç unutmam. Sürekli gözümün önünden film karesi gibi geçerdi. Yıllar sonra o hikayenin resmini yapmak istedim. Olayın gerçekleştiği yere gidip, oradaki kayalığın fotoğrafını çektim. Tam 9 tazı 1 tavşanı kovalıyor, tavşan kayalıklarda sıkışınca, son çare atlıyor ama tazı arkasından atlayıp tavşanı havada yakalıyor… Resimde bir köşede olan biteni izleyen kırmızı ceketli kişi benim ama dedemi düşünerek yaptığım bir ben!

Bir tarafta doğa manzaralarını kendine has bir dille aktarırken diğer tarafta insanların hayvanlara uyguladığı istismar ve şiddet arasındaki ilişkiyi de irdeliyorsun… Spartaküs, Festival ilk aklıma gelenler…

Yaşadığım bölgede tanık olduğum şiddetin yanı sıra, bu konuları içeren film veya videolarından da esinleniyorum. Rolleri değiştiriyorum genelde ve kaygımı daha çarpıcı hale dönüştürmeye çalışıyorum.

Kaçar’ın asıl meselesi insanların zevk için hayvanlara uyguladığı zulüm. Sanatçının insan-hayvan ilişkileri hakkındaki çocukluk anıları, aile ve çevresindekilerin tanıklıkları evrensel bir boyuta açılarak şiddet mefhumunun insan doğasındaki yerinin sorgulanmasını sağlıyor. Böylece Kaçar, horoz ve köpek dövüşleri, spor adı altında avlanma, Safari turları gibi doğayı ve hayvanları nesneleştiren her türlü insan faaliyetinin arkasında yatan dışlayıcı ve yıkıcı bilinci eleştiriyor. Bunu yaparken resimlerinin konusuna ve nesnesine dönüşüyor. Bazen gömleği, kravatı ve kırmızı ceketiyle hayvanları dışarıdan inceleyen bir gözlemci veya onlarla aynı masada oturan bir arabulucu; bazen de köpekler tarafından kovalanan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.

Festival

Sergi izleyicilerinden aldığın tepkiler nasıl?

Hemen hemen herkes kendinden bir şeyler buluyor. Olumlu olumsuz eleştirileri dinleme imkanım oluyor. Duygularını paylaşıyorlar. Tepkiyi, hissedileni anında görme şansı yakalıyorum. Zaman zaman “yalnız değilmişim” diyorum ve bu çok hoşuma gidiyor.

Mehmet Resul Kaçar, Kürşat Okutmuş
İstanbul Karaköy, 2023
Galeri 77

Peki ya, bizzat höyden gelenler?

“Bizim oraların, köyün resmini yapmışsın” diyorlar. Bazen bu cümleyle sınırlı kalıyor tepkiler ama bu da bana keyifli geliyor

Teşekkürler keyifli sohbet için. Son sorum: Bu yol nereye varır sence?

Benim için de keyifti. Yol nereye gider, doğrusu kestiremiyorum. Kestirilemez de. Belirsizlik bazen iyidir.


Şu günlerde Tersane İstanbul’da düzenlenen Contemporary İstanbul’da da karşılaşmanız mümkün Mehmet Resul Kaçar resimleriyle. Olmadı, Güllerin Ovası’nın ardından İstanbul’daki ikinci kişisel sergisi olan “Rüya Bitti Kırmızı Ceket”, 29 Ekim tarihine dek Galeri 77 Karaköy’de sanatseverleri bekliyor olacak.

Kürşat Okutmuş

Journalist Author.
TV News Editor.

Düşünceni Paylaş

Your email address will not be published.

Önceki Hikaye

Türk resminin kuyruklu yıldızına veda

Sonraki Hikaye

Uyumsuz rastlaşma veya Burçe Karaca…

Resim

Hangi cephedeki biziz?

Bir dönemin, işgalin, gelip geçiciliğin belgesi belki de “Tanıdık Cepheler”... Gökçen Ataman Tanyer ve Setenay Alpsoy;