Issızlaşan kent hayatını fırsat bilen çağdaş sanatçılar, yaşayan efsane Haliç Tersanesi’ne girerek ustalar ile buluştu. Mekanın büyüsü onları da etkisi altına almış olmalı ki, ortaya harika eserler çıktı. Yaşanan deneyimi heykeltraş Kemal Tufan ile konuştum...
Cansu Sönmez, bir Bayrampaşalı. Başlarda, o da yaşadığı yeri sevemeyenlerden. Ama bugün, onun doğup büyüdüğü semtle barışını, bu barıştan doğan fikirleri ve sergisini konuşacağız. O yüzden yüzümü hemen Cynara’ya; mutluluk vadeden Enginar Adası’na dönüyorum…
Gazeteci Yazar Ömür Kurt “100. yıl armağanım” diyerek tanıştırdı son kitabını. Milli Mücadele'ye katılan hayvanların hikâyesi, tarihi gerçeklere dayanarak ilk kez yazılıyordu. Tam 5 yıl emek vermişti bu kitaba. Üzerine konuşulacak çok şey olmalı...
Bazen hayat zamansız bırakır sizi... Burçe Karaca ile Ankara’da; Seymenler Parkı’nda keyifli bir yürüyüş sonrası, çay ve tost eşliğinde sohbet etmekti planımız ama olmadı! Kısmet, güneşli ve de kahveli bir Kadıköy gününeymiş…
İstanbul Karaköy’de, Galeri 77’de açılan Mehmet Resul Kaçar’ın sergisine gidenleri, hemen girişte tablolarında da giyip giyip çıkardığı, eskidikçe güzelleşen Kırmızı Ceket karşılıyor… Bence bu ceketin hikayesini hemen dinlemeliyiz...
Bir dönemin, işgalin, gelip geçiciliğin belgesi belki de “Tanıdık Cepheler”... Gökçen Ataman Tanyer ve Setenay Alpsoy; peyzaja dönüşen kent kesitleri ile yeniden bir tanışmaya/tartışmaya sürüklüyor izleyiciyi… İster istemez soruyor insan: Ben hangisindeyim? Hangi cephedeki biziz?
O kendi ormanına, kendi penceresinden sessizce bakarken, ben de ona eşlik edip olan biteni anlamaya çalıştım… Düşsel bir ormanın içinde gezinmek keyifli olmasına keyifliydi ama yetmedi! İşte tam burada devreye sorular girdi…
Deniz Bayramoğlu, sohbet ederken notlar aldırtan bir entelektüel. Tanışıklığımızın; yaşadığımız yüzyılın en durağan dönemine denk düşmesi; keyifli bir kazanım oldu doğrusu. Bu renkli dostu daha da yakından tanımak istedim. Bir sabah sözleşip Galata’da buluştuk...
Prof. Dr. Hüsamettin Koçan ile söyleşimizin ikinci bölümünde sanatın, sanatçının pandemi karşısında verdiği tepkiyi, edindiği ilhamı ve dijital alana sıkışmasını konuştuk. Ve tabi ki Baksı projesinin 20. Yılını, Anadolu’yu ve de ona adanan ödül projesini…
Küresel salgın; insanı, hayatı ve sanatı nasıl etkiledi? Mega projeler anlamsızlaştı mı? Yaşananlar geleceğe dair ipuçları veriyor mu? Merkezden kaçma eğilimi hızlanırken, insan nereye yol alacak? Sanatçı ve akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’a sordum…
Camon’la Türkçe’ye çevrilen ilk kitabı ‘Balinaların Şarkısı’ aracılığı ile tanışmış, sohbetimizi kitabın dışına taşırarak uzun bir döneme yaymıştık. Türkiye’ye karşı ilgiliydi. Bu süreçte dostluğumuz ilerledi ve İtalyan ihtiyardan Avrupa’ya dair geniş izlenimler edindim...
Annesi Selma Sultan’ın tutsak büyüdüğü Çırağan Sarayı'nda buluştuk Kenize Murad’la. Bir şeylerin izini sürebilmek için; duvarlardan, kapılardan yardım ister gibiydi. Kimi zaman duygulandı, gözleri doldu… Kimi neşelendi, bu durumun keyfini çıkardı…
Dingin, sakin görünse de öyle biri değil Grange. Sürekli zihninde bir şeylerin izini sürüyor gibi. O çözülmemiş problemlerin peşindeyken, bir yolunu bulup onu yakalamak, sıkıştırmak, cevap almak hayli zor iş!
Nicedir sinemada, beyaz camda yoktu. Uzun bir aradan sonra televizyona dizilerle dönünce, aradım, görüşmek istediğimi söyledim. Randevulaşıp buluştuk… Biraz Yeşilçam’ı, biraz bugünü, ortadan kayboluşunu, sonra yeniden dönüşünü konuştuk…
Şair Sunay Akın’la sisli bir cumartesi sabahı, Salacak'ta buluştuk. Gün boyu o anlattı, ben ha bire notlar aldım. Ceplerim gizemli hikayeler ile dolup taştıkça, İstanbul daha da güzelleşti gözümde. Bu büyüleyici kenti biraz olsun tanıyor olmak, ne keyif ama!
İlk defa Trakyalılarla buluşacaktı. Heyecanlıydı. Benim içinde değişik bir deneyim olur dedim, peşine düştüm. Keyifli bir yol hikayesi düşlerken, kendimi kalabalık bir otobüste buldum...
Ney ile Nazım Hikmet’i buluşturdu, Fazıl Say’ın piyanosuna üfledi, Tac Mahal gösterileri ile herkesi büyüledi. Kudsi Ergüner’in yolculuğu bilinen bir istikamete doğru gidiş mi, yoksa bu bir tür arayış mı?
Cihangir’de, evin arka bahçesine geçiyoruz. Dingin, serin, sessiz bir köşe burası. Yani, saatlerce konuşmak için harika bir ortam…
Gümüşsuyu’na doğru yürüdük. Rampalar aştık, yokuşlar çıktık. Bir müzisyenin hayatı gibiydi bu sokaklar... Semtin dik merdivenlerine ‘bana mısın’ demedi amca. Zirvede olmak iyi gelmiş olmalı. 50’den sonra gelen şöhreti konuştuk...
Fransa’ya vize alamayınca konsolosluk önünde eylem yaptı. Ardından da sokakta yıpranmış halde görüntülenince, “Salman’ın hali perişan” diye yazıldı, sonrası flu kaldı. “Nesi var” diye merak edip, çaldım kapısını...
Romanının ilk 80 sayfasını yayınevine götürüp, 250 bin sterlin avans aldığı günü unutamıyor. Ki, kitap çıktıktan sonra yayıncısını mahcup etmeyecekti. Sonrası bir iplik söküğü gibi zaten. Başarılar “inci gibi” dizildi ardı sıra…
Evlerinde ilk defa bir gazeteci ağırladıklarını öğrendiğimde, doğrusu rahatım bozuldu, nereye oturacağımı, elimi nereye koyacağımı bilemedim. Ama bu durum, sohbeti biraz daha uzatmama engel olmadı...
Gün gelip evrenin bir yerinde saklı kalmış güzel şarkıları dinleyemeyeceği için üzülen biri o… Bu nedenle son albümünü henüz duymadığı şarkılara, bir deli rüzgâra; en çok da ikisini ve her şeyi yaradana adamış Kıraç…
“Allah’ın belası” soruculardan Ayşe Arman ile buluştuk… Ama masanın üzerindeki kayıt cihazı bu defa bana ait, dolayısıyla sorular da…
Ne zaman ki Serdar Ortaç’a ‘ben adam olmam’, Emrah’a ‘dura dura’ isimli şarkıyı yazdı, canım sıkıldı, çaldım kapısını… Neyin var sevgili Aşkın Tuna?
Dolmabahçe’de buluşmak, ikimizi de iyi gelmişti… Konserden konsere koşmuş, Haluk Levent’i de geçerek Türkiye sınırları içerisinde en çok konser veren müzisyen olmuştu. Buna rağmen hala popüler değildi!
Bir Mahsun Kırmızıgül’ümüz vardı artık. “Alem buysa kral benim” dediği günden beri, hep birilerine dargın, kavgalı, küs. Tam türküler yükselişe geçmişken, ‘alelacele’ türkü albümü çıkarınca, eleştirileri okları bir kez daha ona döndü...
Bu kadar besteyi zihninde tutmayı beceren birinin “müzik benim yaşam biçimim” demesi gerekir ki, o da zaten öyle söylüyor. Bir tarza ait olmaktan daha çok, türküleri ve kendi şarkılarını seslendirmek istiyor Uğur Murathan...
Projeleriyle çocuğa, kadına, Anadolu’ya dokunan Prof. Hüsamettin Koçan bu defa bir rüyayı hayata geçiriyor... Koçan, düşlediği müzenin geleneğin kaybolmasına direnç gösterebilecek bir nokta olacağı görüşünde…
Yücel Arzen’le buluştuk Unkapanı’nın soğuk koridorlarında. “Zincirin son halkasıyım” diyen Arzen, “seni yaşlı cadaloz” dediği İstanbul’a 1988 yılında gelmiş. Ve “alacağın olsun İstanbul” demesi için 14 yıl geçmesi gerekmiş...