/

Cansu Sönmez ile mutluluk vadeden Enginar Adası’nda

Cansu Sönmez, bir Bayrampaşalı. Başlarda, o da yaşadığı yeri sevemeyenlerden. Ama bugün, onun doğup büyüdüğü semtle barışını, bu barıştan doğan fikirleri ve sergisini konuşacağız. O yüzden yüzümü hemen Cynara’ya; mutluluk vadeden Enginar Adası’na dönüyorum…

/

Karayel’in izinde özgürlüğe giden yol

Gazeteci Yazar Ömür Kurt “100. yıl armağanım” diyerek tanıştırdı son kitabını. Milli Mücadele'ye katılan hayvanların hikâyesi, tarihi gerçeklere dayanarak ilk kez yazılıyordu. Tam 5 yıl emek vermişti bu kitaba. Üzerine konuşulacak çok şey olmalı...

/

Uyumsuz rastlaşma veya Burçe Karaca…

Bazen hayat zamansız bırakır sizi... Burçe Karaca ile Ankara’da; Seymenler Parkı’nda keyifli bir yürüyüş sonrası, çay ve tost eşliğinde sohbet etmekti planımız ama olmadı! Kısmet, güneşli ve de kahveli bir Kadıköy gününeymiş…

/

Hangi cephedeki biziz?

Bir dönemin, işgalin, gelip geçiciliğin belgesi belki de “Tanıdık Cepheler”... Gökçen Ataman Tanyer ve Setenay Alpsoy; peyzaja dönüşen kent kesitleri ile yeniden bir tanışmaya/tartışmaya sürüklüyor izleyiciyi… İster istemez soruyor insan: Ben hangisindeyim? Hangi cephedeki biziz?

/

Rugül Serbest ya da ‘bir başkası’…

O kendi ormanına, kendi penceresinden sessizce bakarken, ben de ona eşlik edip olan biteni anlamaya çalıştım… Düşsel bir ormanın içinde gezinmek keyifli olmasına keyifliydi ama yetmedi! İşte tam burada devreye sorular girdi…

/

Bayramoğlu: “O gözleri unutamadım”

Deniz Bayramoğlu, sohbet ederken notlar aldırtan bir entelektüel. Tanışıklığımızın; yaşadığımız yüzyılın en durağan dönemine denk düşmesi; keyifli bir kazanım oldu doğrusu. Bu renkli dostu daha da yakından tanımak istedim. Bir sabah sözleşip Galata’da buluştuk...

“Mekânsal ve düşünsel geri dönüş başlıyor”

Küresel salgın; insanı, hayatı ve sanatı nasıl etkiledi? Mega projeler anlamsızlaştı mı? Yaşananlar geleceğe dair ipuçları veriyor mu? Merkezden kaçma eğilimi hızlanırken, insan nereye yol alacak? Sanatçı ve akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’a sordum…

/

Camon: Zenginleştikçe kaybedeceksiniz!

Camon’la Türkçe’ye çevrilen ilk kitabı ‘Balinaların Şarkısı’ aracılığı ile tanışmış, sohbetimizi kitabın dışına taşırarak uzun bir döneme yaymıştık. Türkiye’ye karşı ilgiliydi. Bu süreçte dostluğumuz ilerledi ve İtalyan ihtiyardan Avrupa’ya dair geniş izlenimler edindim...

/

Annesinin izinde bir sultan

Annesi Selma Sultan’ın tutsak büyüdüğü Çırağan Sarayı'nda buluştuk Kenize Murad’la. Bir şeylerin izini sürebilmek için; duvarlardan, kapılardan yardım ister gibiydi. Kimi zaman duygulandı, gözleri doldu… Kimi neşelendi, bu durumun keyfini çıkardı…

/

Grange bizden birilerini yazıyor

Dingin, sakin görünse de öyle biri değil Grange. Sürekli zihninde bir şeylerin izini sürüyor gibi. O çözülmemiş problemlerin peşindeyken, bir yolunu bulup onu yakalamak, sıkıştırmak, cevap almak hayli zor iş!

/

Koçyiğit: Bugün star olamazdım

Nicedir sinemada, beyaz camda yoktu. Uzun bir aradan sonra televizyona dizilerle dönünce, aradım, görüşmek istediğimi söyledim. Randevulaşıp buluştuk… Biraz Yeşilçam’ı, biraz bugünü, ortadan kayboluşunu, sonra yeniden dönüşünü konuştuk…

/

Salacak’ta kıyıya vuran devrik başkan

Şair Sunay Akın’la sisli bir cumartesi sabahı, Salacak'ta buluştuk. Gün boyu o anlattı, ben ha bire notlar aldım. Ceplerim gizemli hikayeler ile dolup taştıkça, İstanbul daha da güzelleşti gözümde. Bu büyüleyici kenti biraz olsun tanıyor olmak, ne keyif ama!

/

Blues’in sufi hali

Ney ile Nazım Hikmet’i buluşturdu, Fazıl Say’ın piyanosuna üfledi, Tac Mahal gösterileri ile herkesi büyüledi. Kudsi Ergüner’in yolculuğu bilinen bir istikamete doğru gidiş mi, yoksa bu bir tür arayış mı?

/

‘Bir fırtına daha istiyorum’

Gümüşsuyu’na doğru yürüdük. Rampalar aştık, yokuşlar çıktık. Bir müzisyenin hayatı gibiydi bu sokaklar... Semtin dik merdivenlerine ‘bana mısın’ demedi amca. Zirvede olmak iyi gelmiş olmalı. 50’den sonra gelen şöhreti konuştuk...

/

Salman: Onurlu yaşıyorum

Fransa’ya vize alamayınca konsolosluk önünde eylem yaptı. Ardından da sokakta yıpranmış halde görüntülenince, “Salman’ın hali perişan” diye yazıldı, sonrası flu kaldı. “Nesi var” diye merak edip, çaldım kapısını...

/

İnci gibi yükseliş

Romanının ilk 80 sayfasını yayınevine götürüp, 250 bin sterlin avans aldığı günü unutamıyor. Ki, kitap çıktıktan sonra yayıncısını mahcup etmeyecekti. Sonrası bir iplik söküğü gibi zaten. Başarılar “inci gibi” dizildi ardı sıra…

/

‘Bellek yitimi yaşıyoruz’

Evlerinde ilk defa bir gazeteci ağırladıklarını öğrendiğimde, doğrusu rahatım bozuldu, nereye oturacağımı, elimi nereye koyacağımı bilemedim. Ama bu durum, sohbeti biraz daha uzatmama engel olmadı...

/

Kıraç’la tufan zamanı

Gün gelip evrenin bir yerinde saklı kalmış güzel şarkıları dinleyemeyeceği için üzülen biri o… Bu nedenle son albümünü henüz duymadığı şarkılara, bir deli rüzgâra; en çok da ikisini ve her şeyi yaradana adamış Kıraç…

/

‘Popüler olmam, sisteme bağlı’

Dolmabahçe’de buluşmak, ikimizi de iyi gelmişti… Konserden konsere koşmuş, Haluk Levent’i de geçerek Türkiye sınırları içerisinde en çok konser veren müzisyen olmuştu. Buna rağmen hala popüler değildi!

/

‘Ben de Zazaca isterim’

Bir Mahsun Kırmızıgül’ümüz vardı artık. “Alem buysa kral benim” dediği günden beri, hep birilerine dargın, kavgalı, küs. Tam türküler yükselişe geçmişken, ‘alelacele’ türkü albümü çıkarınca, eleştirileri okları bir kez daha ona döndü...

/

‘Türkülere bir şey olmaz’

Bu kadar besteyi zihninde tutmayı beceren birinin “müzik benim yaşam biçimim” demesi gerekir ki, o da zaten öyle söylüyor. Bir tarza ait olmaktan daha çok, türküleri ve kendi şarkılarını seslendirmek istiyor Uğur Murathan...

Sanat Anadolu’ya kaçıyor

Projeleriyle çocuğa, kadına, Anadolu’ya dokunan Prof. Hüsamettin Koçan bu defa bir rüyayı hayata geçiriyor... Koçan, düşlediği müzenin geleneğin kaybolmasına direnç gösterebilecek bir nokta olacağı görüşünde…

/

‘O Karacaoğlan benim’

Yücel Arzen’le buluştuk Unkapanı’nın soğuk koridorlarında. “Zincirin son halkasıyım” diyen Arzen, “seni yaşlı cadaloz” dediği İstanbul’a 1988 yılında gelmiş. Ve “alacağın olsun İstanbul” demesi için 14 yıl geçmesi gerekmiş...