Melike Çapan Gökçeada'ya ilk kez 2018 yılında gidiyor. Dereköy'ü gördüğü andan itibaren de hikayesini merak ediyor. İnsanlarla konuşuyor. Doküman topluyor habire. Araştırması onu 1964 yılında yaşananlara, Rumlar'ın göç hikayesine götürüyor…
Bolulu Habip Bey kimdir? İstanbul'un hakim tepesine dev bir şato yaptıracak kadar nasıl yükseldi? Bulgur Kralı lakabını ona kim verdi? İtalyan mimar Guilip Mongeri, başka hangi eserleri kazandırdı? İşte, Bulgur Palas hakkında tüm merak edilenler…
Yaşar Kemal romanlarındaki kayıp mavi kuş buralarda bir yerde olmalı! Huş ağaçları, akasya, hatmi çiçekleri ve diğerleri… Ve hepsinin ortasında, kış güneşinde parlayan İstanbul Kitaplığı…
18. yüzyılda başlayan sanayileşmeydi onu da İstanbul’a kazandıran. 1902’de inşa edilmiş, yıllarca geniş su hazneleriyle şehrin su dağıtım ihtiyacını sağlamış, ardından da diğerleri gibi işlevini yitirince kaderine terkedilmişti…
21 yıl aralıksız Türkiye Şampiyonu olmuş ve 119 kez milli olarak Türk spor tarihinde ulaşılması güç bir rekora imza atmıştı… 21 yıl boyunca milli formayı sırtından çıkarmamış; 4 olimpiyatta ay yıldızlı forma ile piste çıkmıştı...
Uçsuz bucaksız Asya bozkırında dikey yolculuk, batıdan doğuya uzanan ‘yol’ hikayesine benziyor. Güneye indikçe, kentler ve görüntü soluklaşıyor… Doğa ve kültürel doku ayakta belki ama ‘yoksulluk’ her kilometrede biraz daha belirginleşiyor...
Parguet’e göre Fransız devriminin romantik şairi Chenier, Galata’da, Saint Pierre Han’da dünyaya gelmişti. Oysa doğduğu yıl 1762. Yani henüz han inşa edilmemiş. Peki, nasıl oluyordu da şair bu hanla anılır olmuştu?
Hayatının büyük bir bölümünü anlaşılamama, yalnızlık ve kaçınılmaz çelişkilerle yaşayan Tanpınar, önceleri radikal bir Batıcı iken, 1932 yılından sonra ‘’kendisi için tefsir ettiği’’ bir Şark’ta yaşamaya başladı...
Edebiyat tarihçileri “Çıkrıklar Durunca” adlı romanı gereksiz entrikalarla doldurulmuş varsayarak pek başarılı bulmaz. Oysa romanda estetik değerden çok, çıkrıkların yok olmasının nedenleri vardır. Benim de amacım zaten kitabı değil, çıkrığı ve de bir zamanlar dokuyan Anadolu’yu ele almak...
Hollywood filmlerinde sayısız örneklerini görünce, beyaz perdenin okuma alışkanlığımıza neler kazandırdığına baktım. Sinema kitap ilişkisine dair notlar tuttum. Topladıklarımı sinemanın “ağır işçisi” Giovanni Scognamillo ile de paylaştım... İşte "Kitapsız Yeşilçam"a varan o serüven...
Büyükçekmece İstanbul’a girişte kervanların son konaklama yeridir; padişahın sarayda kimi kabul edip etmeyeceği haberi burada beklenir, gerekli gümrük ve sayım işleri burada yapılırmış. Zigetvar seferine çıkan Kanuni ve ordusu, ilk konaklamasını Büyük Çekmece’de yaptığında, yıl 1566’dır...
“Kapalıçarşı deyip de geçme, kapalı çarşı kapalı kutu.” Bu mısraları Orhan Veli, 1940’ta yazıyor. İşte bu kapalı kutu, kapılarını “şans” diye 1992’de açıyor Hakan Evin için; belki bir daha açılmamak üzere, belki de herkese açık bir halde...
Lisede okulu terk eder ve sevdiğine şiirler yazmaya başlar. Bu merak onu gazete satıcılığına kadar götürür. 1963 yılında Adana Halkevi'nde düzenlenen kompozisyon yarışmasında birincilik alınca, muhabirliğe yükselir ve hayatında yeni bir sayfa açılır...
Atlıyoruz emektar vosvosa, düşüyoruz yayla yollarına. Çıkmak değil bu, adeta bulutlara tırmanıyoruz! Artık zirvede sayılırız ve daha ötesi yok. Seyri doyumsuz bir mola bu. Bulutların üstünden dünyayı seyrediyoruz…
Bu dar sokaklar ve konaklar bana çok başka bir kentte olduğum hissini yaşatır. Güne kalenin sokaklarında başlamak, olan biteni fotoğraflamak, en sonunda da kuytu bir konak bahçesine sokulup günü tamamlamaktan daha keyifli ne olabilir ki!
Rüzgar ara sıra uğrayıp, Çukurova’nın bereketli topraklarının tozunu alıp uzaklaşıyor. Hava çok sıcak. Ve herkes bir an önce hasadını kaldırmanın peşinde. Arazide yaşanan heyecan ve telaş, kent merkezinde bayram neşesine dönüşüyor... Çünkü Osmaniye, fıstık festivaline hazırlanıyor...
Gıcırtısı güzel günlerden kalma şarkıları mırıldanan ahşap bir merdivenle bir üst kata çıkarak; dinlenme ve yatak odasını inceliyorum… Bu mütevazi köşke Gazi'nin isteğiyle mutfak yapılmadığını sonradan öğreniyorum…
Sokakları ve evleriyle hep renkli kalabilen Kaleiçi için, bir derginin “eskimeyen gramafon” benzetmesini anımsıyorum : Yani ahir zamanların lirik baladları ile modern zamanların neşeli melodilerinin aynı anda çalınabildiği mekan...
Bir şeyin sonuna doğru gitmek nasıl bir duygu ise, Artvin’e yolculuk da öyle bir şey. Karadeniz’in haritadaki belirgin kıvrımlarını, aracınızın içinden dahi hissedebiliyorsunuz...