/

Bir yarışmadan kaç efsane çıkar?

Tüm hikaye 1964 yılında Balkan Festivali'nde Türkiye adına yarışan Tülay German’ın söylediği Burçak Tarlası ile başlıyor. Şarkı o kadar çok seviliyor ki, Türkçe şarkılar birden zirveye yükselip dönemin trendi oluyor...

Okumaya Başla

“Bir yarışmanın bu kadar şeye yol açması ancak mucize ile açıklanabilir” diyor Naim Dilmener. Hangi mucizeler mi? Erkin Koray, Cem Karaca, Erol Evgin, Fikret Kızılok, Ferdi Özbeğen, Mavi Işıklar, Yıldırım Gürses, Haramiler, Silüetler, Moğollar, İlham Gencer ve onlarcası…

Aslında tüm hikaye 1964 yılında Balkan Melodileri Festivali’nde Türkiye adına yarışan Tülay German’ın söylediği Burçak Tarlası ile başlıyor. Şarkı o kadar çok seviliyor ki, Türkçe şarkılar birden zirveye yükselip, bugünün tabiriyle dönemin trendi oluyor. Batı enstrümanlarıyla yerel ezgilerin birleştiği “Anadolu Rock” diyebileceğimiz müzik türünün bu topraklardaki doğuşu bir bakıma. Rüzgarın arkasında önce The Shadows, daha sonra The Beatles vardır. Bu devleşen grupların dünya çapında yarattığı etki, Türkiye’yi de etkisi altına almıştır.

Yabancı şarkıların üzerine Türkçe sözlerin yazıldığı, türkülerden yeni aranjmanlar çıkarıldığı, yeni bestelerin, yeni sözlerin arandığı “çılgın” bir dönem… İşte tam da bu noktada devreye, Hürriyet Gazetesi’nin Altın Mikrofon Yarışması giriyor. Adaylardan istenen şu; Türkçe Hafif Batı Müziğinin ve de Anadolu Rock’ın ilk tohumları…

Yerel ezgilerle üretimi ve yaratıcılığı şart koşan yarışma, onlarca yetenek için bulunmaz bir fırsat oluyor. Ve bugünden bakılınca, en net tabirle; Türk popüler müzik tarihinin dönüm noktalarından aynı zamanda…

1965-68 yılları arasında, bu büyük heyecanın sonucu olan 56 şarkı, DMC etiketi ile yeniden albümleştirilince, önce dinledim, ardından da efsane yarışmanın ortaya çıkardığı efsanelerin peşine düştüm.

Cem Karaca

“Gerçek ve legal bir yarışmaydı”

Cem Karaca…
Yarışmayı anımsattığımda, 1967 yılında sahneye çıktığı o anı hatırladığına emindim: “1967 yılıydı, Altın Mikrofon’da Emrah adlı beste ile ikinci olduk. Müziğimize ivme kazandıran bu yarışmanın yeniden canlandırılmasını çok isterim. Bu yarışmaların en büyük özelliği gerçek ve legal olmasıydı. Yarışma hakkında çok şey anlatabilirim. Bana en eğlenceli gelen tarafı, konsere gelen insanların oylarını satın aldıkları biletlerin arkasına yazıyor olmalarıydı.”

Cahit Berkay

“Müziği meslek olarak seçmeme neden oldu”

Cahit Berkay…
O da Moğollar’a giden yolun, Altın Mikrofon’dan geçtiğini söylüyordu: “Yarışmaya 19 yaşında 1966-67’de Selçuk Alagöz orkestrası, 1968’de Moğollar ile katıldım ve her ikisinde de finale kaldım. Bu yarışma müziği meslek olarak seçmeme neden oldu. Zaten çocukluktan beri türkülere sevgim vardı, çok sevdiğim bir türü profesyonel müzik dünyamda kullanmamın yolunu açtı. Yine Moğolların kuruluşuna da çok büyük katkıda bulundu. Bu yarışmaların yeniden devreye girmesini çok isterim.”

Ferdi Özbeğen

“İsmimi bu yarışmaya borçluyum”

Tüm hayatının değişmesi için, Altın Mikrofon’u bekleyenlerden biri de Ferdi Özbeğen’di: “Bu yarışma benim için çok önemli, çünkü müzik yaşantımı başlattı. Benim için Allah’ın bir lütfu diyebilirim Altın Mikrofon için. Çocukluğumdan beri piyano dersi alıyordum. Müzisyen arkadaşlarımla araştırdık ve “Sandığımı Açamadım” türküsünü Batılı bir anlayışla düzenledik. İzmir’den İstanbul’a gelmiştim. Hiç kimsenin tanımadığı bir sanatçıyken, bir anda ünlü oldum. Ayrıca Türk pop müziği içinde çok önemli bir adımdır. İlk kez bu yarışma sayesinde folklorumuz popüler müzikte kullanılmaya başlandı.”

İlham Gencer

“Görüntü değil iyi müzik kazanırdı”

Ve İlham Gencer…
Ona da acımasız davrandım, Altın Mikrofon günlerini hatırlattım: “Yarışma başladığında Şişli’de bir kulübüm vardı. Yarışmaya katılacak olan Silüetler, Haramiler gibi birçok grup benim kulüpte, Çatı’da provalarını yapardı. Bir nevi konservatuvara dönüşmüştü kulüp. 1965 yılında yarışmaya katıldığım zaman çeşitli tenkitler aldım. Bunlardan biri yaşımla ilgiliydi. 40 yaşındaydım ve diğer grupların yaş ortalaması 18-25 arasındaydı. Beni biraz yaşlı bulmuşlardı yani. Bir de eserimizin sözleri eleştirilmişti. O gün için en çok “kızlar çıta maymununa benzer’ sözlerimiz eleştirilmiş, gazete ve dergilere manşet olmuştu. Yarışmada 10. sıraya kadar yükselmiştim. Yarışmanın hemen ardından 45’liklerimiz basıldı. Sıkıntılı günlere denk gelmişti. 45’liğim yaklaşık 10 bin sattı beni o günler için darboğazdan kurtardı. Bu tür yarışmaların yeniden canlandırılmasını çok isterim. Günümüzde iyi müzikten daha çok iyi görüntüye özen ve ilgi gösteriliyor. Bu yüzden bu tarz yarışmaların radyoda yeniden yapılması gerçek müzisyenlerin ortaya çıkmasına aracılık edebilir diye düşünüyorum.”

Naim Dilmener

“Ancak mucize ile açıklanabilir”

“Bir yarışmanın bu kadar şeye yol açması ancak mucize ile açıklanabilir.” diyor Naim Dilmener. Pop müziğinin kadirbilir tarihçisi ve de uzmanı Naim Dilmener’den, efsaneye yarışmaya giden yolun hikayesini dinlemek istiyorum:

“Fecri Ebcioğlu’nun, 1961 yılının bitmesine yakın ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’u yazıp İlham Gencer’e söyletmesi Türk popunun kapılarını aralamıştı aralamasına ama Türkçe şarkı söylemek üzere herkesin sıraya gireceğini düşünenler ne yazık ki yanılmıştı. Fecri Ebcioğlu’nun herkesin önünü açtığı, o güne kadar rastlanmadık ölçüde yenilikçi olan bu yolun takipçisi olmaya kimse hevesli gözükmüyordu. Herkes, bir zaman daha, şarkılarını yine İngilizce, İspanyolca, İtalyanca söylemeye devam etti. Ama bir kaç yıl sonra katıldığımız Balkan Melodileri Festivali, Tülay German ve Erol Büyükburç’u birden bire süperstar konumuna getirince , festivalde söylenmiş ‘Burçak Tarlası’nın ünü bütün memleketi sarınca, herkes birden kendi dilinde şarkı söylemeye talip oldu ve bunu gerçekleştirebilecek imkanları aramaya başladı.

Herkesin bildiği aynıydı. Ya yabancı şarkılara söz yazdırılacak, ya zengin folk geçmişimizden seçilecek parçalar aranje edilecek ya da beste peşine düşülecekti… Bu üç yol, aynı anda denenmeye başladı. Alpay, Erol Büyükburç, Tülay German, Erdem Buri, Şanar Yurdatapan, Doruk Onatkut ve Fecri Ebcioğlu’nun cesur denemeleri ile bu üç imkan aynı anda serildi herkesin önüne. Şarkıcılar ve gruplar, bu üç imkandan herhangi birini, bazen ikisini birden seçip başladılar denemelerine. Bir süre bu üç eğilim kafa kafaya düşünüldü. O zaman telif hakkı diye bir şey söz konusu olmadığından, isteyen canının çektiği bir yabancı şarkıyı seçiyor, Fecri Ebcioğlu’nun izinden gitmek üzere piyasaya girmiş isimlerden birine söz yazdırarak, sahnede ya da stüdyoya girip şarkısını söylüyordu. Ya da binlerce şarkı-türküden oluşan müzik geçmişimize el atıyor, oradan beğendiğini seçiyor, seçtiğini batılı bir hale getirebilmesi için müzisyenlere teslim ediyordu. Daha zor olsun diyenler de vardı. Onlar da oturup yepyeni bir şarkı üretiyor veya üretenlerden istiyordu. Öyle yapan da vardı, böyle yapan da. Ama 1964 yılının sonuna doğru devreye giren Altın Mikrofon Armağan Yarışması bütün bu dengeleri tamamen bozdu.”

İlk eleme: 5 Ocak 1965

Ve artık, başka bir dönem başlamıştı. Yarışma aracılığı ile artık “bizden olanlar” önemseniyor ve de öne çıkarılmaya çalışılıyordu. Nihayetinde, bizim ezgilerimiz yarışacaktı. Ve hiç kimse sponsorun sunduğu imkanları görmezden gelemeyecekti. Yarışmaya katılmak isteyenlerin sayısı ile ortalık kısa bir zamanda mahşer yerine dönecekti.

Naim Dilmener’e ilk eleme gününü soruyorum: “Yarışmanın şartları ilan edilir edilmez tam 78 kişi başvurmuştu. Gazete aralarında Münir Nurettin Selçuk, Nadir Nadi, Cüneyt Orhon, Selmi Andak, Refik Fersan ve Safiye Ayla gibi önemli isimlerin bulunduğu tam 119 kişilik bir jüri oluşturmuştu. Daha sonra jüri sayısı 80’e düşürüldü. İlk elemeler 5 Ocak 1965 Salı günü, Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’ndeki Yeni Tiyatro’da yapıldı.”

Efsane yarışma Altın Mikrofon’un öyküsü işte böyle… Sadece 4 yıl sürecekti ama ardında yıllarca unutulmayacak sesler, şarkılar, anılar bırakacaktı… İşte o yılları yeniden yaşamak isteyenler için bu albüm. Bulup buluşturun, dinleyin derim. Hem o yılları yaşamış olanlara, hem de benim gibi kaçırmışlara iyi geleceğine eminim.

Yarışma yıllarından notlar:

Mavi Işıklar

1965
İlk yılın birincisi 1985 oyla Yıldırım Gürses olur. Ama tüm Türkiye’yi kasıp kavuran, Helvacı Helva şarkıları ile 1407 oyla ikinci olan Mavi Işıklar grubu olur.

1966
1966 yılının kazananı, Diyarbakır türküsü Lorke’yi yeniden yorumlayan Silüetler olur. Mavi Işıklar grubu yine ikincidir. Çayır Çimen Geze Geze o yılın en çok çalınan şarkısı olur.

Cem Karaca ve Apaşlar

1967
Mavi Çocuklar, Develi Dayılar ile yarışmayı kazanır. İkinciliği ise henüz plakları olmayan Cem Karaca ve Apaşlar kazanır. O yıl yarışma sonrası çıkarılan plaklar arasında en iyi satışı Cem Karaca ve Apaşlar’ın “Emrah / Karacaoğlan” plağı yapar.

1968
1968 yarışma tarihinde önemli bir yıl. Çünkü 1968’de ilke biricilik İstanbul dışına çıkar. Yarışmayı Batman’dan bir grup “Şeker Alalım”
şarkıları ile kazanır. 1968’in ikincisi Haramiler, üçüncüsü Moğollar, dördüncüsü ise Erkin Koray olur.

Kürşat Okutmuş

Journalist Author.
TV News Editor.

Düşünceni Paylaş

Your email address will not be published.

Önceki Hikaye

Perküsyoncuları sahnenin önüne alalım

Sonraki Hikaye

Yazardan okura ‘kelepir’ öğütler

Dosya

Ahşap mı, beton mu?

John Zerzan, insanın kendisini ve etrafındaki her şeyi yok etmekte sergilediği inanılmaz yaratıcılığı acımasız bir üslupla

Tünelle gelecek son

Dağın eteklerine serpilmiş onlarca restoran kara kara geleceklerinin ne olacağını düşünüyor. Zira; tünel açılır açılmaz, Bolu’nun